Bahçeli, iki oda bir salon, pembe panjurlu sömürge

Aziz Şah– Fırat’ın doğusu ve Akdeniz’in doğusu göründüğünden çok daha sıkı bağlarla birbirine bağlı…

Bir hamle Fırat’ın doğusunda, bir hamle Doğu Akdeniz’de…

Fırat’ın doğusunda ipin üstünde Kürtleri yürütüyorlar. Cambaza bak, cambaza diye…

Akdeniz’in doğusunda ipin üstünde gemileri yüzdürüyorlar. Cambaza bak, cambaza diye…

Suriye-Türkiye sınırında “güvenli bölge” adı altında bir araziyi talana açmak istiyorlar…

Kıbrıs’ta da ona karşılık Maraş…

Bir hamle orada, bir hamle burada!

Eee! Suriye ata toprağı…

Maraş da vakıf malı…

Maraş meselesi AİHM davası yaklaştıkça iyiden iyiye gündeme oturdu…

Maraş aşağı, Maraş yukarı…

Ağzının suyu akan Türkiyeli yöneticiler “Maraş’ı açacağız” diyor sabah akşam…

Tam da bu sırada Erdoğan Suriye savaşının ta başından beridir verdiği sözü tutmak için çırpınıyor. Müteahhide Suriye’den ihale alacak…

Türkiye kamuoyuna Fırat’ın doğusuna Kürtleri temizlemeye gideceğiz diyorlar…

Müteahhitlere ise Suriye’ye bahçeli, pembe panjurlu, iki oda bir salon koloni kuracağız diyorlar…

Türkiye’de inşaat sektörünün balonu patladı, patlayan balonun artıklarını Suriye’ye akıtmaya çalışıyorlar…

Fırat’ın doğusunda bu pazarlık sürerken Akdeniz’in doğusunda da Maraş’ı sürüyorlar masaya…

Obama döneminden beridir Suriye’de “güvenli bölge” ilan ederek hem bölgenin Kürtsüzleştirilmesi hem de taşıma nüfusla kolonileştirilmesi masada…

Fakat savaş müsaade etmedi…

Kürtler IŞİD’le savaşırken “sizinle işimiz bitti, sizin kurtardığınız bölgelere Türkiye’den Suriyeli mültecileri taşıyacağız” demek o kadar kolay değil…

Trump gelince Erdoğan “güvenli bölge”ye pembe panjurlu, iki oda bir salon sömürgesini yeniden gündeme getirdi…

Trump müteahhit…

Erdoğan müteahhit…

Birlikte müteahhitler marşını söylemeyecekler de ne yapacaklar?

Elalemin toprağı Suriye!

Erdoğan Çukurova’ya toplu konut projesi yapar gibi proje yapıyor, dünyaya bu projesini sunuyor, ihaleyi bize verin diyor…

Başka bir ülkenin toprağında açık artırma…

New York’ta kurulacak müzakere masasından çözüm mü bekliyorsunuz?

Türkiye Suriye’de adi hırsızlık (fabrikaların ve tarihi çarşıların soyulması) ve petrol hırsızlığı (Rusya’nın dünya kamuoyuna açıkladığı Türkiye’nin IŞİD’le olan petrol ticareti) konularında sobelendi…

Sırada toprak hırsızlığı var…

Onun adı da “güvenli bölge”!

Suriye’ye taksim planı…

Bunların bir çetelesi tutuluyor. Savaşın sonucuna göre bir mahkeme kurulacak eninde sonunda…

Büyük Han’a “Suriye vakıf malıdır” yazılı pankart asmakla olmuyor…

Hatırlatalım!

Kıbrıs için yazılmayanlar Suriye için yazıldı. Kıbrıs’ta ganimetin dedikodusu vardır, yazılı döküman yoktur. Ama Suriye’de dosyalanan ganimetler gününü bekliyor…

9 Eylül 2015’te Ahram gazetesinde bir haber çıktı…

Haberin başlığı şöyle: “Halep hırsızı Erdoğan!..”

Haberde deniyor ki:

“Suriye, Türkiye’yi Halep’i yağmalamakla suçladı. Halep’ten 1.500 fabrikanın sökülüp Türkiye topraklarına kaçırıldığını söyledi. Türkiye bu gasplarla 40 milyar dolar para kazandı. Başta kumaş ve tekstil fabrikaları olmak üzere çok sayıda fabrika talan edildi. Halep, Suriye’nin birinci sanayi kentidir. Yani Suriye’nin zenginliğini Türkiye gasp etti, kazancına kazanç kattı. Halep sanayisi güçlüydü ve Türkiye sanayisine rakipti. Şu anda Halep’te para birimi olarak Türk Lirası dolaşımdadır.

Suriyeli yetkililer: Türkiye güpegündüz hırsızlık yapan bir ülkedir. Suriye’ye dönük bu saldırı ve talan düşman Erdoğan’dan gelmekte ve kendisine bağlı Milli İstihbarat’ın koordinasyonuyla gerçekleşmektedir. Fabrikaların parçaları tek tek sökülüp çalındı. Suriye halkının geleceği yağmalandı.”

(Aktaran Hamide Yiğit, Tekmili birden IŞİD, Tekin yayınları)      

Ayrıca Suriye hükümeti Erdoğan’a “nitelikli hırsızlık davası” açtı…

Kıbrıs hükümeti dava açtı mı Türkiye’ye, tekil bireylerin açtığı mal davaları dışında?

30 Haziran 2016 tarihli Almasdar News haberine göre Suriye’nin Türkiye’ye açtığı davanın içeriği şöyle:

“Özel ve kamu mülklerini istila etme, kamu kurumlarına zarar verme, vasıflı hırsızlık, kamu malını sabote etmekle birlikte itlaf etme ve çalma…”

Sadece Halep’ten 37 sanayi kuruluşu 5,259 milyar doları aşkın soyuldu…

Rus istihbaratının BM’ye sunduğu raporlarda da Türkiye’nin kurdurduğu Türkmen Tugayları MİT ile birlikte Halep’teki fabrikaları talan etti deniyor…

Fabrikalar söküldü Türkiye’ye götürülerek monte edildi…

Bunların hepsini raporladılar, dosyaladılar, gününü bekliyorlar…

Savaşın gidişatına göre mahkeme kurulacak…

“Halep vakıf malıdır” demekle de kimse kurtulamayacak!

Türkiye’ye 1974 Kıbrıs yağmasından Halep’e Afrin’e uzanan yağma tarihinde hiç hesap sorulmadı. Sırtını Batı emperyalizmine dayayarak çaldı çırptı…

IŞİD ile petrol işi tuttu…

Afrin zeytinyağlarını “ithal” etti…

Halep’i soydu…

Suriye tarihi eserleri Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitti…

Bu savaş suçlarını İran yapmış olsaydı Batı medyasında çarmıha gerilmişti. Her şeye rağmen “özgür” batı basını Erdoğan’a kıyamıyor…

Halep’in vakıf malı mı, yoksa Halep soygununun savaş suçu mu olduğu eninde sonunda ortaya çıkacak…

Ciddiye alınır soygun haberleri genellikle 2015 yılında çıktı. Tarih önemli. Türkiye’nin adının dünyada IŞİD’le birlikte anıldığı günlerde…

Eylül geldi, her sene olduğu gibi yapraklar sarardı mı BM Genel Kurulu olur…

Erdoğan şu sıralar New York’ta. İstanbul’da uçağa binmeden ABD’yi ne kadar çok sevdiğini söyledi…

Mutlaka New York’ta “Bizim Suriye’de pembe panjurlu, iki oda bir salon sömürge kurmamıza müsaade edin” diyecek…

2015 Yılında BM Genel Kurulu’nda Ahmet Davutoğlu şöyle demişti:

“Cerablus/Azez arası boşalsa 100’er bin kişilik 3 şehir kurabiliriz. Maliyetini siz üstleneceksiniz, inşasını biz yapacağız…”

Koca ülkeye taşeron inşaat şirketi muamelesi yapıyor Türkiye’yi yönetenler. Pembe panjurlu, iki oda bir salon sömürgeciliği…

Kazdağları’nı peşkeş çektikleri Kanadalı emperyalistler ne demişti?

Alamos Gold şirketinin CEO’su “Türklerin en iyi yaptığı iş taş taşımak ve hafriyattır” demişti. Hatta “dünyada en iyisi onlar” demişti…

-Taş taşımak!

George Soros ise vakti zamanında Türkiye için “En iyi ihraç malı ordusudur” demişti…

“Açlık ordusu yürüyor” değil mi Nâzım?

2015’te Davutoğlu Suriye’ye inşaat ihalesi almak için dünyayı ikna etmeye çalışıyordu…

2019’da da Erdoğan pembe panjurlu iki oda bir salon güvenli bölge diyor…

Erdoğan 15 Ocak 2019’da Türkiye’deki Suriyeli mültecilere şöyle seslenmişti:

“Amerika hava sahasının kontrolünü ele alırsa, biz de tüm güvenliği ele alabiliriz ve insanların yaşam koşullarını iyileştiririz, demiştim. Ne yazık ki Obama gerekli adımı atmadı. Şu anda (başkanın) yaklaşımı 30 km bir derinliktir. Hatta daha da uzatılabilir. Biz TOKİ olarak bu işin içerisine gireriz. Ama koalisyon güçleri maddi destek verirse güvenli bölgeyi halletmiş oluruz. Benim planlamam şöyleydi:

500’er metrelik bahçesi olan, içinde iki kat zemin artı bir gibi konutlar yapılabilir. Etrafında da bahçesi olur, onlar için yeni bir hayat başlayabilir.”

Obama’dan istediler alamadılar, şimdi Trump’tan istiyorlar. Eğer Trump’tan bahçeli, pembe panjurlu, iki oda bir salon sömürgeye izin çıkarsa Maraş’a gelir sıra…

Bir hamle Fırat’ın doğusunda, bir hamle Akdeniz’in doğusunda…

5 Eylül 2019’da da Erdoğan tarihe geçen o konuşmasını yaptı:

“Sınır boyunca güvenli bölgeye en az 1 milyon Suriyeli kardeşimizi yerleştirmeyi planlıyoruz. Bize lojistik destek verin, Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometre derinlikte bu konutları yapalım…

Oldu oldu, olmadı biz de kapıları açmak zorunda kalırız. Ya destek verin, vermeyecekseniz kusura bakmayın.”

“Suriyeli kardeşlerimiz” diyor, sonra da bir mermi gibi silaha dolduruyor mültecileri…

Bu sözler dünya duruyorsa eğer 100 sene sonra tarih kitaplarında “insanlık durumu” dersinde yazacak ve okutulacak…

Avrupa’dan para koparmak için Erdoğan “kapıları açarım” diye tehdit sallıyor. Mültecileri hiçleştirerek “yok Avrupa’nın üstüne salarım”, “yok bahçeli, pembe panjurlu, iki oda bir salon sömürge kurar oraya yerleştiririm” diyor…

Bütün dünya da Suriye toprağında Erdoğan’ın yapacağı konut projelerini dinliyor…

Savaşta Halep’ten, İdlib’den, Rakka’dan kaçanların savaştan sonra nerede yaşayacağına da “ben karar veririm”…

Şamlı’yı alır Menbiç’e koyarım, Leymosunlu’yu Girne’ye koyduğum gibi…

İdlibli’yi alır Afrin’e koyarın, Baflı’yı Mağusa’ya koyduğum gibi…

Rakkalı’yı alır Kamışlı’ya koyarım, Larnakalı’yı Lefkoşa’ya koyduğum gibi… 

Mültecileri silah gibi kullanıyor Erdoğan, insanlıktan çıkmış tüccar Batılılar da zaten hep pazarlığa hazır…

İslam alemine önder olacağım derken İslam aleminden gelen “kardeşler”i ile Avrupa’yı tehdit ediyor…

Şam’da namaz kılacakken Brüksel’den mülteci haracı istiyor…

Etraflarında ittifak kuracak ülke kalmadı…

Erdoğan’ın Suriye için hayal ettiği bahçeli, pembe panjurlu, iki oda bir salon sömürge projesini şu an kayıtsız şartsız destekleyecek tek devlet İsrail. Çünkü Filistin ülkesini baştan sona gasp etti bahçeli, pembe panjurlu, iki oda bir salon sömürgeye dönüştürdü…

Pembe panjurlu iki oda bir salon sömürgeciliğinin Büyük Han’da astığı “Suriye vakıf malıdır” pankartına bakıyorum…

Hiçbir pembe panjurlu masal iyi sonla bitmedi…

Kavafis’ten iyi bilemez kimse…

“Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.

Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın

aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın

ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.”

Edip Cansever’den de iyi bilemez kimse!

“…İnsan yaşadığı yere benzer / O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer/ Suyunda yüzen balığa / Toprağını iten çiçeğe/ Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine / Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir / Denize benzer ki dalgalıdır bakışları / Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına/ Öylesine benzer ki / Ve avlularına…”

Bildiğini sanan halt etmiştir Kavafis’ten ve Edip’ten fazlasını!

(22 Eylül 2019 Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author