Şener Levent – Yine de ona “çek askerlerini, sonra görüşelim” diyen olmadı…
“Zaptettiğin topraklarımıza verdiğin sahte koçanları iptal et” de denilmedi…
Taşıma nüfusun da bir şart olmadı hiç…
Kibarlıktan mı?
Hayır!
Korkaklıktan!
Yenilmiş ve sanki suçlu taraf gibi masaya oturma duygusundan kurtulamamış demek henüz Rum tarafı…
***
Cenevre müzakereleri Maraş fonunda açıldı…
Yani Türkiye Maraş’ı Türk idaresi altında açmaya hazırlanırken…
Rum tarafının savaşı kaybeden bir taraf gibi çekingen ve korkak davrandığını fark eden Türkiye daha da ileri götürdü taleplerini…
İki devleti koydu masaya…
Güvenlik Konseyi’nden tanınma istedi…
İngiltere’den de cesaret alarak, “Ya iki eşit egemen devlet, ya da bir daha görüşmem” dedi…
Bu talebi masada kabul görmedi diye, “Masayı Rum tarafı devirdi” propagandasını yapmaya başladı…
Rum tarafının önerilerini reddetti…
Hem de Tatar açıklamadan o açıkladı bunu…
Ne yapacağız şimdi?
İngiliz ipiyle Türk kuyusuna mı ineceğiz?
***
Rum tarafı bugüne kadar bu müzakerelerde şöyle bir şart öne sürdü mü hiç?
Yani “işgal askerlerini önce adadan çek, sonra görüşelim” dedi mi?
Bildiğim kadarıyla hiç demedi.
Diyebilirdi oysa…
Sonuçta Kıbrıs işgal altında…
İşgalci ile masaya oturmak eşitliği bozar…
Masada işgalcinin şartları ağır basar…
Yenen ve yenilen iki taraf olur bu masada…
Yenilen de işgalcinin dikte ettiği şartlara boyun eğmeye zorlanır…
İşgalci 47 yıl önce garantör bir devlet olarak adaya askeri bir müdahalede bulunmuş…
Neydi gerekçesi?
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bozulan anayasal düzenini yeniden tesis etmek”…
Etti mi?
Tuttu mu sözünü?
Tutmadı…
Böldüğü adanın yarısına yerleşti, nüfus taşıdı, ayrı devlet kurdurdu, sahte koçan çıkardı, işgal ettiği toprakları taşıdığı nüfusuna tapuladı…
Adanın garantörü iken, adanın işgalcisi oldu…
Garantörün 650 askeri vardı…
İşgalcinin 40 bin…
Bu şartlar altında hiç adil bir müzakere olur mu?
“İşgalci askerini çek, sonra görüşelim” diyemeyen Rum tarafı, işgalin devamına zarar vermeyecek olan başka öneriler koyuyor masaya…
Cenevre’de ortaya konan öneriler toplumumuz için yaşamsal değerdeydi, ama Türkiye Kıbrıslıtürklerin biraz nefes almasını bile hazmedemediği için reddetti hemen bunları…
Mağusa limanının AB gözetiminde dışa açılımını reddetti…
Ercan Havaalanı ile Maraş’ın BM gözetiminde açılımını da reddetti…
Bu önerilerin bizim adımıza Türkiye tarafından reddedilmesi çok sert tepki görmeliydi toplumumuzda…
Nedense görmedi ama…
Pek duran olmadı üstünde…
Liderini Cenevre’ye yollayan CTP’den beklemiyorum, Türkiye’ye laf etmez…
Hele Tayip Erdoğan’a hiç…
Geriye kalanlar olsun ses verebilseydi keşke…
Bunun hesabını sorsalardı…
Rum tarafının bu önerilerini desteklediklerini açıklasalardı keşke…
Ercan Havaalanı’nın dışa açılması turizmcilerimiz için tam bir nefes borusu olurdu…
Mağusa limanının açılması da öyle…
Ama Türkiye bunlardan elde ettiği geliri kaybetmek istemiyor…
Ayrıca burada hiçbir uluslararası kurumun yetki sahibi olmasından hoşlanmıyor…
Kıbrıslıtürkleri mevcut izolasyondan kurtaracak ne varsa, Türkiye hepsini de reddediyor…
Kendinden başka dünyaya açılan bir penceremiz, bir kapımız olmasını hazmedemiyor…
Ne Rumlarla birleşmemizi istiyor, ne de kalkınmamızı…
İstediği ne?
Hep uşak kalalım…
Hep rehine kalalım…
Hep avuç açalım ona…
Ki besleme diyebilsin bize…
Asalak, tembel diyebilsin…
“Biz olmasak siz ölürsünüz” diyebilsin…
***
Anastasiadis’in önerileri Kıbrıslıtürk toplumu için çok yapıcı önerilerdi…
Bu önerilerin kabulü statükoyu sarsar mıydı bilemem…
Kimbilir, tersi olurdu belki de…
Bizim toplumumuz ekonomik rahatlığa kavuşunca çözüm mözüm de istemez, birleşme de…
Ne zaman hatırlar en çok çözümü?
Ekonomik dara düşünce…
Yani para suyunu çekince…
Cenevre’de masaya konan önerileri Türk tarafı kabul etse…
Biz kazanırdık…
Türkiye kaybederdi!
(3 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)