Aziz Şah – 15 Aralık 2021 Avrupa-Afrika’nın 24’üncü doğum günüydü…
Gazetemiz çeyrek asra merdiven dayadı…
Çeyrek asır bir memlekete ‘tanıklık yapmak’ için hiç de kısa bir süre değil…
Avrupa’nın doğum günü için TC Sömürge Valiliği tarafında ‘sürpriz’ hediyeler gönderildi bize…
Yeni davalar…
Yeni dava operasyonu…
Yeni devir açan yeni davalar…
Davaların hepsi gelsin de ‘doğum günü’ yazısını öyle yazayım diye bekledim ama davaların ardı arkası kesilmiyor…
İki haftadır dava yağıyor gazetemize…
Türkiye’de olsak gün yüzü görmezdik…
Berikat AİHM içtihatı iç hukukumuzdur, şimdilik!
Çünkü yazdığımız her satır davalıktır onlara göre…
Bazıları abarttığımızı düşünebilir. Bombalamalar, kurşunlamalar, linç, haciz, davalar ve günlük hayatınızı idame ettiriyorsunuz…
1000’lerce yılla yargılanırken ‘günlük’ yazı yazmak…
Günlük yazı yazmak suya yazmaktır. Bu yüzden yazarken suyu tokatlamanız lâzım ki yazdıklarınız silinse de yarattığı etkileşim dalgalarda var olsun…
İnsanın iradesi çelikten değil ki…
Zafiyete de düşer, yanlış da yapar, yorulur da…
Yılgınlığa bile düşer, sonra yan sütundaki kalemin omuzuna dayar omuzunu…
Çünkü bir bakmış ‘dost’ bildikleri sırtını dönmüş…
-Bu kadar yalnızlık da çok, demiş, ama yazmaya devam etmiş…
Mesela 22 Ocak 2018 saldırısından sonra gazetemize Hint okyanusundaki Mauritius adasından gelen mektubu hayatım boyunca unutmayacağım…
Ozanın dediği gibi; her zaman ‘eloğlu’ duyar, ‘kardeşin’ duymaz!
22 Ocak saldırısını Hint okyanusunda Fransızca bir gazetede okuyup bize mektup gönderen o adam bir yana, Kıbrıs’ta susup kalanlar diğer yana…
Bir yazar demiş ki, ‘Cesaret beğenilmemeyi göze almaktır’…
Hâlbuki cesaret yalnızlığı göze almaktır. İnsan beğenmediğini değil, beğense bile yanında durmaya korktuğunu yalnız bırakır. Beğenmediğini okumaz olur biter; ama beğenip de yanında durmaya korktuğunu yalnızlığa terk eder…
Voltaire olmak kolay değildir…
-Düşüncelerinin karşısındayım, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim, demez!
Rosa Luxemburg olmak hiç kolay değildir…
-Özgürlük her zaman farklı düşünenlerin özgürlüğüdür, demez!
‘Mış’ gibi yaparlar sadece. Farklı düşünse de ifade özgürlüğünü savunurmuş gibi yaparlar; ‘Mış’ gibi yapmakta üstlerine yoktur…
Nereden biliriz ‘Mış’ gibi yaptıklarını, ifade özgürlüğünü savunmanın ‘samimiyet testi’ mi olur?
Çeyrek asırdır her gün samimiyet testi…
Her dava, her kurşunlama, her bombalama, her linç bir samimiyet testidir…
22 Ocak’tan sonra susulan her dakika bir samimiyet testi…
‘Fikirlerine karşı olsam da ifade etme hakkını savunuyorum’ dedikten sonra üzerinize atılmadık bok bırakmıyorlarsa, üzerinize yafta asıp, arkanızdan dedikodu yapıyorlarsa ‘Mış’ gibi yaptıklarındandır…
İşgal altında Kıbrıslı kimliği asimile-imha-ilhak edilmişken, işgalcinin bombasını kurşununu davalarını linçini haczini yaşayan fikir insanlarına ‘ırkçı’, ‘Kıbrıslı milliyetçisi’, ‘ajan-provokatör’, ‘Ruma yamacı’ diye saldırıyorsanız Voltaire ya da Rosa olduğunuzdan değil, bokçu olduğunuzdandır…
Yanlış anlaşılmasın: Bu yaftaları hep kendine ‘solcu’ diyenler astı sırtımıza…
Egemenlere fırsat vermediler, davacıda değil yargılananlarda kusur aradılar hep…
Tetikçiyi sorgulamadılar, tetikçi öldüremediğine göre bunlarda bir iş var dediler; Denktaş’ın bombayı kendi kendilerine koydular dediği gibi…
Trajik olan ise bu ‘yaftacıların’ tamamın, muhakkak bu gazetenin bir döneminde yazılar yazmış olmasıdır.
İleride bir gün, araştırmacılar ‘sansürsüz’ bir şekilde bu gazetenin tarihini yazarsa karşılarına çıkacak çeşitliliğin ‘zıtların birliği’nde şaşıracak…
Egemenler sizi 10 ömrünüz olsa 10’unda da hapse tıkmak isterken bir de durur sırtınıza asılan ‘yaftalar’ ile uğraşırsınız…
Toplamda 1000’lerce yılı bulan ceza davaları ile yargılanırken; sizin hapse atılmanız ‘yargı reformu’ ve ‘adalet bakanlığı’ gibi gündemlerin dayatılmasına sebep oluyorsa Voltaire ve Rosa haklı olduğundandır!
24’üncü senesinde Avrupa-Afrika’ya yeni bir dava operasyonu yapılıyor…
Belki küçük bir toplum olduğumuzdandır, bir gazetenin tarihinin toplumsal tarih ile bu kadar örtüşmesi…
2000, 2011, 2018…
Casusluk komplosu, kurşunlama, linç…
Son 20 senede yaşanan bütün mitinglerin anası Temmuz Mitingi idi.
2000’de Denktaş ile askerin “Casusluk Komplosu”na karşı Temmuz Mitingi ile karşılık verdi toplumumuz…
-General Urfa’ya, dedi…
2008-11 arası dünya ekonomik krizi ile ayağa kalkan halklara paralel Ankara’nın toplumumuza karşı yükselttiği sömürgeci ‘besleme’ söylemi ve gazetemizin Ankara’ya karşı attığı manşetler sonucunda gazete iki kez kurşunlandı…
Gazetenin attığı manşetlerden ‘Ankara elini yakamızdan çek’ toplumsal bir şiara dönüştü…
Ankara’dan dayatılan Göç Yasası, Toplumsal Varoluş Mitingleri ve gazetenin kurşunlanması aynı tarihin ürünüdür.
Sonra 22 Ocak 2018 linçi oldu…
Temmuz 2000 mitinginden 26 Ocak 2018 mitingine bir yoldur bu gazetenin hikâyesi…
Bu gazeteye yapılan her saldırı bir devir açtı…
‘Casusluk komplosu’, kurşunlama ve linç son 20 yılın tarihini şekillendiren 3 miting dalgasının fitilini yaktı…
Solun her rengi bu gazetede yazdı, solun her rengi bu gazeteye sövdü. Bir şeyin kıymeti kaybedildiğinde anlaşılır, bu ‘kürsü’nün kıymetini de ancak o zaman anlarsınız!
‘Gazete’nin ne olduğunu ve işlevini anlamadan durup durup ‘‘Ama Avrupa-Afrika örgütlenmeye karşıdır’’ diyenler, sadece bu gazetenin fitilini yaktığı mitinglere baksınlar; sonra da o mitinglerde meydanlara toplanan insanları zorla evlere gönderen ve meydanların kalbini kıran ‘örgütler’e baksınlar! Kim halkın örgütlenmesine karşıdır, anlayacaklar…
Her dava dalgası bir devir açtı, bir devir kapadı. Mahkemelerde ifade özgürlüğü için ‘köşe taşı’ kararlar alınmasını sağladı bu gazete…
Yeni bir saldırı başladı. İki haftadır dava yağıyor gazetemize, şemsiyeleri açın, daha da yağacak…
Çünkü yine bir devir açılıyor!
Son gelen dava ‘‘Emir yüksek yerden’’ manşetine…
Eee, emir yüksek yerden değil mi muhterem Generalim?
Sömürgeci efendi, davaların hoş gelir sefa gelir…
Bu ‘devir’ de geçer, siz yolcu biz hancı…
(27 Aralık 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)