Batı Trakya Türkleri’nin onurlu aydını İbram Onsunoğlu 74 yaşında

Mustafa Çolakali – İbram Onsunoğlu (14 Mart 1948, Gümülcine – 4 Mayıs 2021, Gümülcine) Batı Trakyalı Türk psikiyatr, yazar, şair, çevirmen, gazeteci, insan ve Azınlık hakları aktivisti.

İbram Onsunoğlu’nun tüm diğer vasıfları/sıfatları bir yana, onu en iyi özetleyen tanım dava adamı olmalı.

Çocukluk yaşlarında toplum mücadelesiyle ilgilenmeye başlayan Onsunoğlu, bir yandan Azınlığa yapılan ayrımları/haksızlıkları dile getirmeye çalışırken, diğer yandan üniversite öğrencisi olduğu Selanik’te, ülkedeki Albaylar Cuntası’na karşı çıkıyor ve tutuklanıyordu.

Azınlık içerisinde Yunanca konuşan ve yazan TEK aydın pozisyonunda olan Onsunoğlu, Azınlığa yapılan ayrımların/haksızlıkların yasal boyutunu da incelemiş, Yunanistan Anayasası’nın ilk defa Türkçe’ye çevirmiştir.

Türkçe ve Yunanca olarak yazdığı makalelerle gerek Türkiye, gerekse Yunanistan medyasında Azınlığın sesi olan Doktor, öte yandan Türkiye’nin Azınlık üzerinde tek hakim olma politikasını da eleştirmiş ve buna karşı çıkmıştır.

Bir yandan Yunanistan’ın haksız uygulamalarına karşı örgütlediği ve katıldığı mücadelelerle Yunanistan’ın hedef tahtasında olan Onsunoğlu, öte yandan Türkiye’nin de ‘kara liste’sine girmiş ve ötekileştirilmeye çalışılmıştır.

(“Muayenehanemde oturuyor, sinek avlıyordum. Azınlıktan ilk doktorlardandım, o dönem 2-3 kişiyiz, diğerlerinde kuyruk oluşuyor, ben sinek avlıyordum. Üstelik pahalı da çalışmıyorum, hatta çoğu fakirden para almayı bırak, ilaç almaya parası olmayanlara ilaç parası dahi veriyordum. Yine de tercih edilmiyordum ve bu bana tuhaf geliyordu” diye anlatıyordu, ve ekliyordu:

“Yıllar sonra bir gün, Selanik Ruh Hastalıkları Hastanesi’nden emekli olup memlekete döndüğümde, eski bir tanıdık geldi. ‘Aga’ dedi, ‘sana itiraf etmem gereken bir şey var; biz o dönemler senin muayenahanene gelemiyorduk, çünkü  binanın bir köşesinde sivil polisler bekliyordu, diğer köşesinde Türk Konsolosluğu’nun hafiyeleri’. Bana jeton o zaman düştü.”)

Kaldı ki, dönemin ‘toplum önderleri’nden, eski milletvekili Hasan Hatipoğlu, kendisi için “İbram bu memleketten gece kaçacak!” diyordu.

Öyle de oldu; muayenehanesini kapatıp Selanik’e yerleşti, orada devlet hastanesinde çalışmaya başladı.

Fakat Azınlık sorunlarından el-ayak çekmek şöyle dursun, daha da sıkı bir şekilde çalışmalarını sürdürdü; makaleler yazdı, eylemlerde okunmak üzere açıklamalar yazdı, radyolara ve televizyonlara çıkıp panellere katıldı ve hep Azınlığın haklarını savundu.

1980’lerin sonunda, Yunanistan’ın PKK kampları kurmasına karşı “Benim Kürt’ümü kaşırsan, senin Türk’ünü kaşırım” mantığıyla memlekete “lider” dikme ve halkı peşinde sürükleme girişimlerine karşı çıkması nedeniyle kendisine asılan “istenmeyen adam” yaftasını, ömrünün sonuna kadar gururla taşıdı.

Ömrünün son yıllarında, Türkiye derin devletinin yıllardır Azınlığın iç meselelerine nasıl müdahale ettiğini, bunun Azınlığa nasıl zarar verdiğini, Azınlığın mücadele azmini nasıl kırıp, hakları için mücadele etmesini nasıl önlediğini yazdı.

Kendi deyimiyle “Pandora’nın Kutusu”nu açtı.

Bunun da elbette bedeli olacaktı: Önce yeni bir “ötekileştirme” kampanyası, sonra Türkiye’ye giriş engeli, ardından da, Devlet Bahçeli, Mustafa Destici gibi faşist çete liderleriyle boy boy resimler çektiren ve bunları gururla yayınlayan Batı Trakyalı siyasî ve işadamlarının uyduruk “hakaret davaları” geldi.

Ömrünün son deminde 4 ceza davası ve 120 bin evro tutarında 3 tazminat davasıyla karşı karşıya kaldı.

“Yüz dava açmazlar mı? Kimsenin konuşamadığı ve unutulup gidecek olan bu gerçekleri ben yazacağım, onları mezara götürmeyeceğim” diyordu…

Fakat atladığı bir nokta vardı; tüm bu ‘susturma’ davaları, sadece onu maddî olarak yıpratmayı değil, aynı zamanda enerjisini de tüketmeyi, davalara odaklanmaktan yazacaklarına odaklanamamayı amaçlıyordu.

Öyle de oldu.

Azınlığın koca çınarı İbram Onsunoğlu, ömrünün son demini mahkemelere savunma hazırlayarak geçirdi…

İskeçe ovasında köyülülerin tarlalarının istimlâk edilmesine karşı verdikleri mücadeleden tutun da, Rodop Yakasında “üniveriste kurmak” için köylülerin tarlalarının ellerinden alınmasına karşı verdikleri mücadeleye kadar tüm Azınlık mücadelelerinin içinde vardı…

Azınlıkta Yunanca konuşup-yazanın neredeyse olmadığı, sokak eyleminin ne olduğunun bilinmediği dönemlerde köylüleri örgütlüyor, Yunanca pankartlar yazıyor, yürüyüş düzenliyor, köylülere Yunanca slogan atmayı öğretiyordu.

“Çok teklikeli” idi yani…

Bunu iki devlet de fark etmiş, ortak bir şekilde kendisini “azılı kömünist” ilân etmişti. (Oysa Onsunoğlu kendisini “başınabuyruk, özgürlükçü sosyalist” olarak tanımlıyor, Sovyet-Çin tarzı modellerden hiç hazzetmiyordu.)

80’lede komünist olmadığı halde “azılı komünist” olarak fişlenen koca çınar, 2010’lu yıllarda ise yine olmadığı halde “Fethullahçı” olarak fişlenmeye çalışılıyor; o da bununla dalga geçerek, Feto’dan bahsederken “Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi” diyerek düşmanlarıyla alay ediyordu.

Geride Türkçe ve Yunanca olmak üzere binlerce makale, şiir, çeviri, öykü ve evinde beslediği onlarca kedi bırakan Onsunoğlu, bunların ötesinde 2 de kız ve onlara da yukarıda bahsettiğim tazminat davalarını bıraktı.

“Bizi öldürüyorlar ve ölümüzden daha çok korkuyorlar” diyorlu Yunanlı şair Tasos Livaditis…

Onsunoğlu aramızdan aylarca önce ayrılmış olmasına rağmen, Batı Trakya’yla hiçbir alâkası olmayan, Selanik’te yaşayan, Azınlık sorunlarını-gerçeğini bilmeyen, yargılanan yazılar ve yazıların yayınlandığı (şu anda aktif olmayan) internet sitesi hakkında hiçbir bilgisi olmayan kızları (ve bazılarında bu satırların yazarı da) “intikam alınırcasına” yargılanmaya devam ediyor.

İbram Onsunoğlu hayatı ve mücadelesiyle bize bıraktığı değerler manzumesinin ötesinde, pekçok gerçeği görmemize, gözlerimizi açmamıza neden oldu.

Ve bu memlekette, Azınlık olarak haklarımızı kazanmak istiyorsak, Türkiye’de demokratik bir iktidarın başa gelmesini ve dolayısıyla Türkiye’nin Azınlık politikasını değiştirmesini beklemek; veya Yunanistan’ın –bugüne bugün utanması gereken– Azınlık konusunda sorumluluğunun Dışişleri Bakanlığı’nda olmasına son verip, Azınlığı kendi vatandaşı olarak görmesini ve İçişleri Bakanlığı’na bağlamasını beklemek değil…

… örgütlenmek, başınabuyruk ve kimseden emir almayan Azınlık bireylerinden oluşan; demokratik, çoksesli ve çokrenkli, kendi hakları için ve kendi içerisinde de daha çok demokrasi için mücadele edecek bir Azınlık olmak gerekliliğini öğretti.

Onun mücdelesi ve öğretisi, bundan sonraki yıllarda verilecek mücadelelerde yolumuzu aydınlatmaya devam edecek.

İyi ki doğmuş, iyi ki geçmişsin bu dünyadan, Aga!

Mustafa Çolakali

mustafa_colakbjk@yahoo.gr

İŞ ARIYORUZ

Ayakkabı boyarız. Boyacııı!
Odun keseriz. Oduncuuu!
Bok çukuru arıtırız. Bokçuuu!
Taş kırarız.
Bağ dürüler, yol kazarız.
Küspecilik yaparız.
Temizleyicilik yaparız.
Hademelik yaparız.
Hammallık yaparız.
Çamurculuk yaparız.
Çıraklık yaparız.
Bırakırlarsa ustalık ta yaparız.
En önemlisi İKA’mız* da yok.
Her işi yaparız.
Yalnız şöförlük yapamayız;
başka bir şeyden değil, adya** vermiyorlar.
Yapmadığımız başka işler de,
hep müsaade etmediklerinden.

 (1971)

İbram Onsunoğlu

* İKA: Sosyal sigorta (işçiler için)

** Adya: İzin. Burada kastadilen ehliyet-ruhsat

About the author