Aziz Şah – 1 Nisan mitingi için eski KTHY’nin karşı yolundan gelip köşede durdum, kortejleri izledim ve pankartları okudum…
Bir eylemde talepler ve muhatap olur. Ortaya konuşulmaz. Tak, tak, tak sıralayacaksınız talepleri ve kimden istediğinizi!
1 Nisan “Toplumsal Yok Oluş ve Yoksullaşmaya Hayır” mitinginden geriye bir talep kalmadı.
Yok oluyoruz, ama yok oluşumuzun nedeni belirsiz…
Yoksullaştırılıyoruz, ama bunun nedeni de belirsiz…
Birileri var Kıbrıslı Türklerle uğraşıyor, ama adını söyleyemiyoruz…
Acaba kimdir o birileri?
‘Tanı bunları’ diyoruz; ama kimi tanımamız gerektiğini söyleyemiyoruz…
Yok oluşumuzun nedeni ne istediğimizi bilmememiz ve gerçeği ifade etmekten korkmamız!
Yaklaşık 2 saat şarkı ve 3 sendika başkanını dinledik. Bir gazeteci bir konuşmayı spot ve manşet çıkarmak için dinler. Ne spot vardı konuşmalarda ne manşet…
Geçmiş açıklamalardan bildiğimiz üzere sendikalar, kendi kurultayını yapamayan ve kukla bakanını bile atayamayan Faiz Sucuoğlu’na 15 maddelik talep sunmuşlar. Eşel mobilin iki ayda bir olmasını ve ‘stabil bir muhasebe sistemine geçilmesi’ni talep etmişler.
Kıbrıs’ın işgal bölgesindeki eylemlerin trajedisi ‘muhatap’ meselesidir.
Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyini fiili olarak ilhak ettiğini ve Ankara’daki Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü’nden yönettiğini inkâr etmiyorsanız dosdoğrudan işgalciye konuşursunuz.
1 Nisan mitingi hem fiziksel hem siyasal bir çıkmaz sokakta gerçekleşti…
İşgal rejiminin perdesi başbakanlık ve bakanlıkların olduğu bölge fiziksel bir çıkmaz sokaktır. Bakanlıklar yolu denilen o sokağa ya köfte yemeye girersiniz ya da bakanlıklarda bir işiniz olduğu için…
Yetkisiz başbakanlık ve bakanlıkları ‘muhatap’ farz ederek eylem yapmak ise siyasal bir çıkmazdır.
Kıbrıs’ın kuzeyi sömürgeci kurumlar ve atanmış bürokratlar tarafından yönetilir. ‘Sömürgeler kararnameler/protokollerle yönetilir’ derken laf olsun diye yazmıyoruz.
2020 mali protokolünün 17. Madde’sine göre KKTC’nin tüm bakanlıklarına asgari 3 yetkiliden oluşan “Proje Uygulama ve Takip Komisyonları” adı altında kayyum atandı. Aynı protokolde,“Stratejik planlama, programlamanın koordinasyonu, uygulamanın izlenmesi, mali işbirliğinin değerlendirilmesi TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü uhdesindedir” deniyor…
TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü’ne de Erdoğan’ın 2019/13 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Fuat Oktay atandı.
Bu sebeptendir ki KKTC Meclisi’nde 50 iskemle boş olsa bile sistem kilitlenmez. Hatta meclis hiç çalışmasa, TC ile imzalanan protokoller meclisten geçirilemediği için ‘sömürgeci kararname’ olarak kalır. ‘Meşruiyeti’ olmaz. Ancak meclisten geçirildiğinde ‘uluslararası anlaşma’ statüsüne erişir. Bu kararlar da KKTC Anayasası’nın üstündedir!
‘‘Geçmişi bilmeden geleceğe bakmak’’ kitabında Arif Hasan Tahsin bu durumu şöyle özetliyor: ‘Koordinasyon Komitesi’ denen bir komite idare ediyor işleri. Cumhurbaşkanı, Başbakan, TC Elçisi ve kumandanların üyesi olduğu bu komite kararları alır, Cumhurbaşkanı ile Hükümet de güya kendisi karar almış gibi bu kararları uygular. Yasa gerekirse Meclis yoluyla gereği yapılır’’…
İşte, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’ne ‘gözlemci’ bile gönderen KKTC Meclisi bu yolla sömürgeci kararnameleri meşrulaştırma işlevi görerek Türkiye’yi sorumluluktan kurtarır.
2020 Mali Protokolü ile her bakanlığa “Proje Uygulama ve Takip Komisyonları” adı altında kayyum atandı. 2022’de dayatılan Belediyelerin Birleştirilmesi Yasa’sı ile de belediyelere kayyum atanmasının önü açılıyor. Kayyum devrindeyiz!
Küçükbaş hayvan üretiminden tarıma, belediye ve sivil toplum projelerine kadar her alanda TC Yardım Heyeti (Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi) ile TİKA (Türkiye İşbirliği Koordinasyon Ajansı) çıkar karşınıza.
Kıbrıs’ın kuzeyine yapılacak hastane konusunda açıklamayı neden TC Sağlık Bakanlığı’nın yaptığını ve karayolları projelerini neden TC Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın açıkladığını bile sorgulamıyorsanız; çıkmaz sokaktan çıkamayız…
(2 Nisan 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)