Aziz Şah – Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı 2 Mayıs 1975’te üzerinde ‘ÇOK GİZLİ’ damgası vurulu bir yönetmenlik yayınladı Kıbrıs’a nüfus yerleştirilmesi için…
5 Haziran 2022 tarihli ‘‘Kıbrıs’ta yerleşimci sömürgeciliğinin ruhu: 1934 İskân Kanunu’’ başlıklı yazımda TC Dışişleri’nin yayınladığı bu yönetmenliği özet olarak M. İnanç Özekmekçi’nin Gazi Kitabevi’nden çıkan ‘KKTC’de Türkiyeli Göçmenler ve Siyaset’ kitabından aktardım.
Açıkçası Özekmekçi’nin kitabından önce, Özker Özgür’ün 20 Ağustos 1990’da Yenidüzen’de yazdığı ‘VİLAYETLEŞTİRİLİYORUZ’ başlıklı yazıdan biliyorduk bu ‘yönetmenliği’.
Özker Özgür şöyle yazıyor:
‘‘Türkiye’den Kıbrıs’a nüfus aktarması politik bir kararla gerçekleştirilmiştir. Mehmet Ali Birand’a göre karardan sonra dışişleri bir yönetmenlik hazırladı ve üzerine EN GİZLİ damgasını vurdu. 2 Mayıs 1975 tarih ve 60 sayılı yönetmenlik, ‘Kıbrıs’ın Türk bölgesindeki işgücü açığının Türkiye’den gönderilecek işgücü ile kapatılmasını’ öngörüyordu.
1975’ten bu yana on beş yıl geçmiştir. On beş yılda ‘Kıbrıs’ın Türk bölgesindeki işgücü açığı’ hâlâ kapatılmamış mıdır ki Türkiye’den Kıbrıs’a nüfus akışı devam etmektedir?
1975’te topluca bir nüfus aktarıldı uluslararası antlaşma ve konvansiyonlar bir yana, aktarılan bu nüfusun durumunu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde köylerine gittiğimizde gördük. Karpaz yöresinde küçük küçük yoksul Anadolu köyleri yaratılmıştır’’…
Özker Özgür gibiler herşeyin farkındaydı. Nüfus taşımayı ‘VİLAYETLEŞTİRME’ diye adlandırıyordu. Buna rağmen, farkında oldukları somut durumu bir kenara iterek, ‘oy kaygısı’yla siyaset yaptılar. Bedelini de Kıbrıslı gençliğe ödettiler!
‘‘Köylerde elimizi sıkan YDP’lilerin elleri de bizimkilerin elleri gibi nasırlıdır. El sıkışları en az bizimkilerinki kadar içtendir’’ diye yazıyordu Özker Özgür 26 Mart 1990 tarihli yazısında. Bugün o nasırlı eller faşist Erhan Arıklı’nın elleridir. Meclis kürsüsünü yumruklayarak CTP’lilere ayar çeker…
Özker hocanın ‘nasırlı el’li Arıklı’sı şöyle dedi CTP’lilere ve tüm Kıbrıslılara:
-‘‘Başta linobambakiler olmak üzere kendilerine ‘Türk’ demeyip, ‘Türkçe konuşan Kıbrıslılar’ veya ‘Kıbrıslıtürk’ diyen kişiler, şüphesiz Türklerin 1878’de Osmanlı olarak gittiği bu topraklara, 1974’te Türkiye Cumhuriyeti olarak dönmesini bir türlü hazmedemediler, uzun bir süre de hazmedemiyecekler’’…
***
Türkçü faşist Arıklı bilmem kaçıncı kez, ‘saf ırk’ arayışıyla ‘linobambaki’ diye saldırıyor kendine Kıbrıslı deyenlere…
Yerleşimci nüfus sömürgeciliği Ankara’nın Kıbrıslı Türk siyasetini disipline etme ve kontrol altında tutma mekanizmasıdır.
Politikada kime hitap ediyorsanız, siyasi programınızı kitlelere aktardığınız dil ona göre şekillenir. Ajitasyonun dilini kitle belirler. Eğer kitle kuyrukçusu ve popülistseniz, programınızı da tamamen kitle belirler. Kitlelere duymak istedikleri şeyleri söyler, alkış alırsınız: ‘İşgal karşıtlığının toplumda karşılığı yok’ dersiniz ve TC devletinin Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgal rejimini ağzınıza almazsınız… İşgalle mücadele etmezsiniz, işgale karşı çıkanlarla mücadele edersiniz.
18 Mayıs 2022 günü TC Elçiliği’nin önünde devrimci gençler ‘‘İşgalci Türkiye Kıbrıs’tan defol’’ diye pankart açtığında CTP’nin ve Bağımsızlık Yolu partisinin yaptığı gibi!
Kıbrıs’ta yerleşimci sömürgeciliğinin dayattığı budur: Seçilmek istiyorsan çoğunluğu oluşturan yerleşimci nüfusun duymak istediklerini söyleyeceksin!
Kıbrıs’ın en büyük kadın örgütü ve savaş mağduru Rum kadınların da sözcüsü POGO Kadın Hareketi temsilcisi Kıbrıs’ın kuzeyi için ‘işgal altındaki bölge’ dediğinde Tufan Erhürman gibi hışımla kürsüye gelerek onu susturacaksın! Çünkü yerleşimci nüfus senden bunu bekler…
TC Elçiliği önünde ‘‘İşgalci Türkiye Kıbrıs’tan defol’’ pankartı açıldığında ve CTP Kadın Kurultayı’nda POGO temsilcisi susturulduğunda faşistlerin tek kelime etmesine gerek kalmadı. UBP’nin iletişimcisi Özdemir Tokel ‘İşgal üzerine’ başlıklı bir yazı yazarak CTP ile Bağımsızlık Yolu’nu takdir ettiğini ve samimi bulduğunu söyledi.
Gerek yoktur ne Ankara’nın sansürcü-yasakçı istibdad yasalarına ne de Çevik Kuvvet’ine!
Çünkü ‘her ağacın kurdu kendinden olur’ ve ‘ağacı kesen baltanın sapı da ağaçtandır’…
TC’nin demografi mühendisliğiyle Kıbrıslıların azınlığa düşürüldüğü işgal bölgesinde, işgal rejiminin kurduğu seçim sandıklarına dayalı bir siyaset yapıyorsanız çoğunluğa hitap edeceksiniz. Çoğunluk ise Rum evlerinde ve topraklarında oturan Karadenizli, Hataylı, İç-Orta Anadolulu yerleşimci nüfustur.
Bu sebeptendir, Kıbrıs Sorunu’nun konuşulması da karın ağrısı yapar yerleşimci nüfus kuyrukçusu siyasette.
2 Şubat 2018’de yazdım; 22 Ocak’ta gerçekleşen Madımak katliam provasından sonra… Gazetemizi taşlamak için ‘kısa mesaj’la gazete binası önüne çağrılan Karadenizlilerden bir tanesi kendisine verilen Rum mallarını 1 Milyon Sterlin’e satılığa çıkardı. 800.000 Sterlin verdiler kabul etmedi. Özker Özgür’ün ‘elleri nasırlı’ dediği ‘emekçi’lerden sadece biri…
(Meraklanmayın ganimet yiyerek ‘yerleşikleşen Kıbrıslılar’ı da yazacağım, sıra onlara da gelecek…)
1 Milyon Sterlin’e Maria’nın ve Eleni’nin yedi göbekten kalma malını ganimet olarak satan Karadenizli’nin oturduğu köye girdiğinizde Kıbrıs Sorunu’ndan bahsedemezsiniz. Çünkü Kıbrıs Sorunu’nun en önemli ayağı, 1 Milyon Sterlin’e satılığa çıkardığı Rum mallarıdır. Eee, ‘gelin beraber TC işgaline karşı mücadele edelim’, diyemezsiniz. Kıbrıs’ta barış sorunu ile ekmek meselesi arasındaki ilişkiden ya da TC’nin dayattığı protokollerden bahsedemezsiniz.
Friedrich Engels Köylüler Savaşı’nın önsözünde ‘lümpen proletarya’yı şöyle tanımlar: ‘‘…bütün sınıflardan gelen en bozulmuş bireyler tortusu… Bu ayaktakımı, tamamen satılık ve küstahtır. Bu serserileri savunucu olarak kullanan, ya da bunlara dayanan her işçi önderi, sadece harekete ihanet ettiğini kanıtlar’’…
Yerleşimci nüfus sömürgeciliği, birbiri ile kopmaz bağlarla bağlı olan sınıf ve barış siyasetini gladio (kılıç) gibi keser. Gladio da kontrgerillanın diğer adıdır.
***
‘Nasırlı elleri’yle Ankara adına Kıbrıslı Türk solunun ve sağının iplerini tutar yerleşimci nüfus.
Kıbrıslı Türk milliyetçiliğine bile tahammülü yoktur Ankara’nın artık: ‘Ya Türksün ya Kıbrıslı’ seç diyor…
Erhan Arıklı’nın ‘‘Başta linobambakiler olmak üzere kendilerine ‘Türk’ demeyip, ‘Türkçe konuşan Kıbrıslılar’ veya ‘Kıbrıslıtürk’ diyen kişiler, şüphesiz Türklerin 1878’de Osmanlı olarak gittiği bu topraklara, 1974’te Türkiye Cumhuriyeti olarak dönmesini bir türlü hazmedemediler, uzun bir süre de hazmedemiyecekler’’ sözü size ‘Ya Türksün ya Kıbrıslı’ diyor.
‘Kıbrıslıtürk mü, Kıbrıslı Türk mü?’ diyelim; ayrı mı yazalım, bitişik mi yazalım devri bitti…
İşgalcinin kukla meclisinde oturan popülist vekillerin, ‘‘Benim babalarım, dayılarım, amcalarım da TMT’ciydi, bugünler için mi mücadele edildi?’’ diyerek ‘‘tek çare federal Kıbrıs!’’ tekerlemesini söyleme devri kapandı.
Arıklı’nın ‘kendisine Türk diyemeyen linobambakiler’ çıkışından sonra CTP İskele vekili Fide Kürşat ‘Saygıdeğer Türk toplumu’ diye başladı konuşmasına… Arıklı ile polemiğe giren CTP Girne vekili Dr. Ceyhun Birinci, protokol ve yasa değişikliklerini ‘Türkün gücü ile’ durduracaklarını söyledi. Emek edebiyatı da buhar oldu…
‘‘Kıbrıs’ta yaşayan Türk, meclisi Arıklı’nın başına yıkacak’’ ve Yasalara-Protokole ‘‘Kıbrıs’ta yaşayan Türk’ün gücü engel olacak’’ dedi CTP’li Dr. Ceyhun Birinci!..
Arıklı az biraz daha sıkıştırırsa bu ‘linobambaki’ siyasetçileri, ‘‘Rehberimiz Kuran, yolumuz Turan’’ naraları ile ‘‘Kıbrıs’ta barış engellenemez’’ sloganları birbirine karışacak. Çünkü tam olarak linobambagilik budur, siyasal duruma göre ‘din değiştirme’…
***
Yerleşimci sömürgeci nüfus projesinin bir ‘VİLAYETLEŞTİRME’ olduğunun farkında olmasına rağmen ‘oy kaygısı’yla dilini değiştiren Özker Özgür’le başladı bu dönüşüm…
‘‘İTEM Yasası’nı yerleşimci nüfus için yaptık’’ diyen Mehmet Ali Talat ile devam etti bu dönüşüm.
1995’e kadar kendilerine ganimet olarak dağıtılan Rum mallarına tapu alamamak Türkiyeli yerleşimcilerin en önemli mücadele konusuydu. (Aktaran: M. İnanç Özekmekçi, ‘KKTC’de Türkiyeli Göçmenler ve Siyaset’, sayfa 67)
Özekmekçi şöyle diyor: ‘‘Tarım İşgücü Protokolü ile gelen göçmenler iki seneyi aşkın bir süre boyunca; nakdî ve aynî yardımdan faydalanmışlardır. Ancak Türkiyeli göçmenler, gerek oturdukları evler ile kullandıkları binalar, gerekse de işledikleri tarım arazilerinin tapularını 1995 yılına kadar alamamışlardır ki bu durum Türkiyeli göçmenlerin siyasal hayattaki en önemli mücadele konularından biri olacaktır’’…
Rumlardan kalan hiçbir taşınmaz mala Kıbrıs Türk Federe Devleti anayasasının 129’uncu maddesine göre koçan/tapu verilemezdi, sadece tasarruf belgesi verilirdi. Mallar satılamazdı ve mülkiyet hakları saklıydı. Aynen bugün Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türk malı tutan Rumlara koçan verilmediği gibi. Rum mallarını koçanlayıp satabilmek için anayasayı değiştirdiler.
Yerleşimci nüfus sömürgeciliği tapuyu tabu yaptı…
2 Aralık 1998’de Kıbrıs FM’in Gündem Kıbrıs programına konuk olan Mehmet Ali Talat şöyle diyor İTEM Yasası için:
-‘‘CTP’nin güçlenmeye en yakın parti ve hak sahibi olduğuna inanıyorum. Biz Türkiyelileri dışlamıyoruz. Ekmeğini burada kazanan, çocuğunu burada doğuran ve belki de toplumun en zor yaşam koşullarını yaşayan bu insanların yanındayız. Kaldı ki bu vatandaşlarımız için İTEM Yasası’nı biz yaptık’’…
Mehmet Ali Talat, ‘‘CTP olarak İTEM Yasası’nı Özker Özgür’ün ‘nasırlı elli’ kardeşleri için yaptık’’ diyor. Özgür’den Talat’a böyle devam etti dönüşüm…
Yerleşimci nüfus ganimet Rum mallarını satma hakkı elde edince ‘mağduriyet’leri sona erdi. Dünyalığı (malı, mülkü, serveti, parayı, varlığı) yapınca sıra ‘öteki tarafa’ geldi…
***
Yerleşimci sömürgeci nüfusun ‘dünyalığı’nı CTP ‘yasallaştırdı’, ‘öteki taraf’ın aracılığını da CTP yaptı…
Kuran kursları ve Hala Sultan imam hatibi açılırken CTP’nin gerekçesi taşıma nüfusun ‘ihtiyacı olduğu’ydu. Din dayatması gökten düşmedi, taşıma nüfustan fışkırdı.
Bakın 2008’de CTP’nin ‘başbakan’ı Ferdi Sabit Soyer nasıl savunuyor Yeşil Kuşak’ın kindar ve dindar nesiller yetiştirme projesini:
-‘‘Kuran kurslarının resmi olarak açılmasına izin verdik. Niye mi? Türkiye’den gelen işçiler kayıtdışı çalışıyordu. Biz onları kayıt altına aldık, onlar da ailelerini getirdiler. Kıbrıs Türkü’nün ibadetini evde yapma geleneği vardır ama Anadolu’dan gelenin dini talebi, ihtiyacı farklı. Türkiye’den gelen işçilerin taleplerine, kendi metotlarımızla cevap vermeliyiz ki, tatlı muhabbet ortamı olsun, kimse kendini dışlanmış hissetmesin. Kendi yöntemiyle talebini karşılamak için de arayışa girmesin’’…
Vatandaşlık, mülk (İTEM) ve siyasal İslam sacayakları ile yerleşimci sömürgeciliği kazık çaktı yurdumuza…
***
1974’te askeri harekât tamamlandıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın 2 Mayıs 1975’te üzerinde ‘ÇOK GİZLİ’ damgası vurulu ‘‘Kıbrıs Türk Federe Devletinin İstemi Üzerine Kıbrıs’ın Türk Bölgesindeki İşgücü Açığının Türkiye’den Gönderilecek İşgücü İle Kapatılmasına İlişkin Yönetmenlik’’ ile 1934 İskân Kanunu çerçevesinde Kıbrıs’ın kuzeyinin kolonileştirilmesine başlanır.
TC Dışişleri’nin 2 Mayıs 1975’te yayınladığı Kıbrıs’a nüfus yerleştirilmesi ‘YÖNETMENLİK’inin 20. Maddesi’nde karşımıza çıkan 2510 sayılı kanun meşhur ‘1934 İskân Kanunu’dur.
1934 İskân Kanunu demek bugünkü Türkiye’yi ortaya çıkaran nüfus mühendisliği demektir. Bu kanunun Kıbrıs’ta uygulanması demek, Kıbrıs’ın işgal bölgesinin idari birim olarak Türkiye’ye katılması demektir.
2 Mayıs 1975’te TC Dışişleri’nin yayınladığı YÖNETMENLİK ile Kıbrıs’ın kuzeyi 1934 İskân Kanunu çerçevesinde ilhak olundu!
Kıbrıs’a nüfus yerleştirme yönetmenliğinde atıfta bulunulan 2510 sayılı kanun ‘‘topraksız halkın Türkiye çapında iskân edilmesi’’ni amaçlar. Kıbrıs’a nüfus yerleştirme de bu kanunun uygulanmasıyla ‘Türkiye çapında’ sayılıyor.
Nevzat Onaran’ın Türk Nüfus Mühendisliği 1914-1940 isimli kitabından (s. 283) aktarıyorum:
2510 sayılı kanunun temel özelliği, Türk’e, Sünni İslâm’a ve anadili Türkçe’ye göre ayrımcılık yapılmasıdır:
-Türk ırkından olan-olmayan (madde 7, 12 ve 13)
-Türk kültürüne bağlı [Sünni-İslâm] olan-olmayan (madde 10, 11)
-Soyca Türk olan-olmayan (madde 12) gibi ırk, din ve anadil kriterlerine göre ayrımı esas alan kanun, ‘öteki’ olanların demografik yapıdan tasfiyesine yönelik politikaların icrasına temel oluşturdu.’’
Onaran’ın kanunu özetlediği bu üç madde, 1974’ten beridir Türkiye’nin Kıbrıslılara karşı yürüttüğü kültürel asimilasyonun-soykırımın omurgasıdır.
1974’ten beridir kesintisiz Türkleştirme, Sünni-İslâm dayatması ve bitmek bilmez linobambagilik-Rumluk-İngiliz piçliği-hiçlik-evrodoluk tartışması!
Çünkü 2510 sayılı İskân Kanunu’ndaki amaç hem encümen mazbatasında hem de bizzat kanunla ilgili tamimde ‘DİLDE, KANDA, KÜLTÜRDE BİRLİK’ olarak açıkça yazılır. (Aktaran: Onaran, s.281)
***
Yerleşimci Türkçü faşizmin ‘linobambaki’ nefreti nereden çıktı sanırsınız?
‘DİLDE, KANDA, KÜLTÜRDE BİRLİK’ politikası karşısında ya ‘kansız’ Kıbrıslı olacaksınız ya da TÜRK!
CTP’li vekil gibi Kıbrıslılığı yutacaksınız, ‘‘Saygıdeğer Türk toplumu’’ diye hitap edeceksiniz 22 Ocak 2018’de yerleşimci faşistlerin damına bayrak diktiği meclisin kürsüsünde…
(12 Haziran 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)