Aziz Şah – Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye’nin yerleşimci nüfusunun kolonisidir. Birinci, ikinci ve üçüncü derece askeri bölgelerden oluşan bir askeri rejimdir.
Asgari seviyede bir devlet yoksa ne asgari ücret konuşabilirsiniz ne sendikalaşma ne para politikası ne de ‘kamusal haklar’dan bahsedebilirsiniz…
Yazdan yaza ‘‘KKTC Anayasasına göre kıyılar halkındır, denize beleşe girmek hakkımızdır’’ demekle devlet olmuyor Kıbrıs’ın işgal bölgesi.
Özel sektörde sendikalaşmanın zorunlu olmasını KKTC meclisinin yasallaştırmasını bekleyecek kadar özgürlük aşılamış muhterem Generaller size…
Dünyanın hiçbir yerinde mücadele etmeden sendikalaşmanın ‘yasa ile zorunlu olabileceği’ni düşünecek solcu bulamazsınız…
Kıbrıs’ın işgal bölgesidir burası. Hiç emek harcamadan havadan ganimet Rum evlerine, Rum arsalarına, Rumdan kalan toprakları satarak lüks araçlara sahip olunca zannediyorlar ki hiç emek harcamadan sendikalı olacaklar…
Ganimetçilik bir felsefedir.
İTEM Yasası ile Rumların mülklerine el koyunca sanıyorlar ki sendikalaşmak için ‘İTEM Yasası’ yapılacak da sendikalı olacaklar…
‘Sendika üyeliği’nin ve ‘Toplu İş Sözleşmesi’ mücadelesinin gökten düşeceğini zannediyorlar, ganimet gibi…
İşyerlerinde örgütlenme faaliyeti yürütmeden, sendikalaşıp işten atılmadan, onun hukuki ve siyasi mücadelesini vermeden, bedel ödemeden, soğukta ve sıcakta çadırda yatıp karşınızda işgal rejiminin polisini ve askerini bulmadan KKTC meclisinin özel sektörde sendikalaşmanız için yasa yapmasını gerçekten bekliyor olamazsınız…
Ganimete çökme üzerine kurulu bir gasp ve hırsızlık rejimi olan KKTC’de, Rumların mallarına el koyarak zengin olan ‘milli burjuvazimiz’in elde ettiği servet için KKTC meclisinin servet vergisi çıkarıp, toplayacağı vergiyle emekçilere maaş ödemesini bekliyor olamazsınız…
Kıbrıs Cumhuriyeti’nde olsak durum farklı olurdu. İşe girerken sendikaya üye olurdunuz mesela! Ama bu düzeni yarım asırda oturttular. Bizim Türk Liderliği, cumhuriyetin üçüncü senesinde meclisi terk edip, ahaliyi Özel Harp Dairesi’nden gelen TC’li komutanların insafına terk ettiği için Rum toplumunun Kıbrıs Cumhuriyeti’nde geçirdiği vatandaşlık dönüşümünü, demokratikleşme ve sınıf mücadelesi süreçlerini ‘yat-kalk-sürün’ olarak yaşadık…
Kıbrıs’ın kuzeyinde TC’den bağımsız bir maliye yok, bütçe yok, para politikası yok. 1974’ten beridir TC’nin iki Generali ile Büyükelçisi’nden oluşan Üst Koordinasyon Kurulu tarafından yönetiliyoruz.
Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye’nin sömürgesidir. Sömürgeler seviye olarak anakaradan aşağıdadır: Bugün enflasyonumuz Türkiye’den yukarıda, alım gücümüz Türkiye’den aşağıdadır. Bülent Ecevit’ten beridir bunun için çabaladılar, sonunda başardılar.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgal edilmiş topraklarından oluşan birinci, ikinci ve üçüncü derece askeri bölgelerden oluşan hukuk dışında tutulan TC kolonisidir Kıbrıs’ın kuzeyi. Bu sebepten işgal bölgesi ve özgür bölge diye ayırıyoruz.
Pandemide sokak hayvanları için bütçe yaptı Kıbrıs Cumhuriyeti, ahali evlerinde kapalıyken sokak kedileri açlıktan ölmesin diye. İşgal bölgesi pandemide ‘kamusal sağlık’ bütçesi yapamadı…
Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki kedinin vatandaşlık hakları, işgal bölgesindeki insandan fazladır. Buna biz cumhuriyet ile sömürge rejimi arasındaki fark diyoruz.
Özker Özgür anlatıyor, aynı bugün yaşadıklarımız gibi:
-‘‘DP-CTP koalisyonunda Başbakan Yardımcısı olarak görev yaparken Tansu Çiller Ankara’da Başbakandı. 5 Nisan kararları ekonomimizi ve maliyemizi fena vurmuştu. Santrallarda kazan patlamıştı. Türkiye ile aramızda çok büyük bir ticaret açığı vardı. Çiller öngörülen yardımı vermiyordu. Türk Lirası’nın enflasyonist baskısından kurtulmak için istikrarlı muhasebe birimine geçmek istiyorduk. Bırakmıyorlardı… Çiller istikrarlı muhasebe birimine sıcak bakmadığını söyledi. Yardım konusunda da beklenti içinde olmanın bir yararı olmayacağını belirtti. Türkiye kemer sıkıyordu, Çiller’e göre Kuzey Kıbrıs Konya ili gibiydi, kemer sıkmamız gerekirdi…’’
Sonra Özker Özgür istifa etti. ‘Davul bizim boynumuzda tokmak Ankara’nın elinde’ dedi.
Aynı davulu bir daha çalmaya çalışıyorsunuz çeyrek asır sonra…
(1 Ağustos 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)