Aziz Şah – 20 Temmuz’da Türk istilasının 49’uncu yıldönümünde bütün Kıbrıs’ın özgürlüğü için bütün Kıbrıslıların seferberliği deklarasyonu yayınladık 49 isimle: “Kıbrıs’ın özgürlüğü için pan-Kıbrıslı seferberliği deklarasyonu”…
“Pan” –“bütün”- batı dillerinde kullanılan ama Türkçede olmayan bir söylemdir.
“Bütün Kıbrıslı” – “Pan-Kıbrıslı” olmak zor mu?
Deklarasyon’un hazırlık sürecinde –başka bir konuda görüşmek için- bir Ermeni aydınını ziyaret ettik dostum Oz Karahan’la… Laf lafı açınca Oz, Ermeni aydınına hazırladığımız deklarasyondan bahsetti. Ermeni dostumuz iç çekerek,
-“İşte benim savunduğum fikirler!” dedi… “Üniter Kıbrıs”… Ve şöyle devam etti:
-“Avrupa’da Rumca ve Türkçe konuşan Kıbrıslı aydınlar bir araya gelmeye başladığında 1990’larda, gidip-gelip bana anlatıyorlardı… İki bölgeli iki toplumlu federasyon diyorlardı… Peki, ben bu iki bölgenin iki toplumun neresindeyim?”
-“İşte bu yüzden sizin fikirleriniz benim fikirlerimdir… Üniter Kıbrıs’ta ben de varım ama iki bölgeli iki toplumlu federasyonda bana yer yok” dedi…
Dostum Oz’la Ermeni aydınının yanından ayrılırken ne kadar doğru bir zemine bastığımızı bir daha hissettik.
Annan Planı’ndan beridir Türkiyeli illegal yerleşimcileri “yasallaştırmak” için “iki bölgeli iki toplumlu federasyon” adı altında ırkçı-apartheid rejimini savunanlar muhakkak bir Ermeni’ye bir Maronit’e toslamalı…
İki bölgeli iki toplumlu federasyon “tek mümkün çözüm” olarak sunulur. Neden? Türkiye işlediği savaş suçlarıyla Kıbrıs’ın anasını ağlattığı için “geri(ye) dönüş mümkün değildir”… Türkiye’ye savaş suçlarının hesabını sormak yerine, “Tek çaremiz Türkiye’nin işlediği savaş suçlarını yasallaştırmaktır” denir bize “iki bölgeli iki toplumlu” etnik-apartheid model ile!
Kıbrıslıların 21’inci yüzyıldaki misyonu Türkiye’nin 1974’ten sonra işlediği savaş suçlarını yasallaştırmak mı?
Kıbrıslı Ermenileri ve Maronitleri yok sayacaksınız ve Türkiye’nin silah zoruyla evlerinden kovduğu 200.000 Rumca konuşan Kıbrıslının topraklarına 1974’ten sonra 1943 İskân Kanunu’na göre iskân ettiği Türk yerleşimcileri savunacaksınız: 2 Mayıs 1975’te TC Dışişleri Bakanlığı’nın Kıbrıs’a yerleşimci nüfus taşınması için yayınladığı yönetmenlikte atıfta bulunulan 2510 sayılı İskân Kanunu’ndaki amaç hem encümen mazbatasında hem de bizzat kanunla ilgili tamimde ‘DİLDE, KANDA, KÜLTÜRDE BİRLİK’ olarak açıkça yazılır…
Annan Planı’ndan beridir “Türkiye’nin işlediği savaş suçlarını yasallaştırmak”tan başka bir anlamı yoktur etnik-apartheid “iki bölgeli iki toplumlu federasyon”un.
Binlerce yıldır Kıbrıs’ın yerlisi olanları “dekor” ya da “fırın kebabı” olarak görebilirsiniz. İşgalci ordunun istihbaratı “sakıncalı bulduğu için” Maria Skoullou “muhtar adayı” bile olamaz ama siz “Türk” olarak kendinizi üstün ve ayrıcalıklı zannedebilirsiniz…
Çünkü siz “iki kurucu toplumdan biri” misiniz?
Etnik ayrımları, etnikçiliği, kabileciliği ortadan kaldırarak “Kıbrıslılığı” yaratma mücadelesi ne kadar zor olabilir değil mi?
23 Ekim 1936 tarihinde İngiliz sömürge valisi Richmond Palmer Londra’ya gönderdiği raporda şöyle diyordu:
“Adada gelecekte de bir siyasal rahatlığımızın olabilmesi için, yönetimi istisnalara da yer verecek BÖLGELER TEMELİ üzerinde sürdürmeliyiz. Böylece, KIBRIS MİLLİYETÇİLİĞİ kavramı -ki, ENOSİS AŞINMIŞ BİR DEĞER DURUMUNA GELDİĞİNDE, bu yeni kavramın yükselişi KAÇINILMAZ OLACAKTIR- mümkün olduğunca uzak bir geleceğe itilip, karanlıkta bırakılabilecektir.”
Bugün Enosis aşınmış bir değer olmasına rağmen İngiliz sömürgeciliğinin “bölgeler temeli”/taksim/iki devlet/iki bölgeli federasyon üzerine inşa ettiği etnikçilik öyle kaskatı kesilmiş ki, “bölgeler” statükosu kırılamıyor…
İşte “Kıbrıs’ın özgürlüğü için pan-Kıbrıslı seferberliği deklarasyonu” ile taksim-federasyon statükosuna karşı üçüncü cepheyi açıyoruz…
Türk yerleşimci sömürgeciliğinin beton silahını kullanarak Kıbrıs’ın işgal bölgesini kanser gibi yok ettiği şartlarda en azından Kıbrıslılar olarak Kıbrıslı bir tez savunalım.
Ölen kuşakların geleneği yaşayanların beyinlerine kâbus gibi çöktüğü için yapmak istedikleriniz sadece size bağlı değildir. Bu sebepten yarım asra dayanan işgal tarihinin 49’uncu yılında bir araya geldik bu “deklarasyon”la.
Sonucu ne olur bilemem ama, benim için -1974’te Türk ordusunun evlerinden attığı Kıbrıslı mülteci kadınların- “Kadınlar Eve Yürüyor” hareketinin 1989’da yarım kalan yürüyüşünün devamıdır bu “deklarasyon”…
(24 Temmuz 2023 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)